ERZURUM İNGİLTERE’DE OLSAYDI…

ERZURUM’UN HINIS ŞEHRİ  İNGİLTERE’NİN SWANSEA’Sİ (‘Kuğu’ şehri) OLAMAZ MI?

Malum olduğu üzere, ülkemizde kentsel dönüşüm, özellikle de 1999 Marmara depreminden sonra, son 20 yılın en güncel konularından biri olmuştur. Ama, her şeyde olduğu gibi, bunda da derin bir araştırma yapmayıp deneme-yanılma metodunu uyguladığımızdan, bir türlü istikrar yakalayamadık.

Örneğin önce, gecekondulara izin verdik; sonra, gecekonduları yıktık; daha sonra gecekondulara tapu verdik; bilahare, onlara verdiğimiz tapu ve tahsis belgelerini iptal ettik; daha sonra, gecekonducuların elinde kalan son arazileri alıp, Toplu Konut İdaresi ve Belediye ile ortak (yani özel sektör&Devlet ortaklığı şeklinde) zenginler için büyük siteler kurduk; ve hala da kurmaya devam ediyoruz..

Yani, herhalde ‘çok’ bilinçli olduğumuzdan, bir zamanlar gecekonduculara savaş açmışken, gecekonducuları zengin etme modeline geçiş yaptık.

Gördüğünüz gibi, ülkemiz, her açıdan olduğu gibi, model açısından da çok zengin!

Topraklarımızda yaşayan farklı soy ve kültürlerin zenginliği nedeniyle kimilerinin ‘ebru’ kimilerinin de ‘mozaik’ diye tanımladığı bu ülkenin, bu kadar çeşitli modeller geliştirmesi tabii ki normal diye düşünmekle birlikte, böyle bir ülkenin yönetimine talip siyasetçilerimizin daha profesyonel olmasını arzu ederdim doğrusu L

Bakıyoruz da, ilköğretim süresi ve şekli konusunda bile, 1923’den bu yana bir türlü kafa karışıklığını giderememiş siyasetçilerimiz, kentsel dönüşümde de, sürekli model değiştirmişler.

..

Herhalde, biz “Avrupa bu konuda neler yapıyor?” diye etrafımıza bir göz gezdirmeyi düşünmediğimizden, sürekli model değiştirmekle uğraşalım; atı alan Üsküdar’ı geçmiş ve vatandaşlarını rahat ettirmek için sürekli çalışmış!

Örneğin, İngiltere’de neler mi olmuş?

“Neden İngiltere?” dediğinizi duyar gibi oluyoruz. Kentsel dönüşüm, ilk orada başladığı için, isterseniz oralara bir gidelim:

İngiltere’nin kömür madenleri kapanan ve tekstil sanayisi çöken kuzey ve orta bölgelerinde, bazı alanların insansız ve yatırımsız kalması sonucunda ciddi sayıda konut atıl kalıp bu bölgeler –aynen İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ve hatta Karadeniz’in birçok yöresinde olduğu gibi- ekonomik olarak gerileyip buralar nispeten daha varlıklı kesimin yaşadığı şehirlerle rekabet edemeyince, İngilizler işbu geri kalmış bölgelerdeki konutların terkedilip, genç nüfusun artık orada yaşamak istememesi nedeniyle, köhne konutları yıkmak, mevcutları ise iyileştirmek (refurbishment), yeni konut inşa etmek, çevre düzenlemeleri yapmak ve gençleri, o şehirde yaşamaya teşvik etmek için çözüm arayışına gitmişlerdir.

Bu nedenle -aynen bizim Güneydoğu Anadolu Bölgesine benzeyen- bu geniş topraklarda, kömür yataklarında, stratejik konumda fakat atıl kalmış/terkedilmiş sanayi bölgelerinde, o alanları bomboş bırakıp bölge insanını büyük kentlerde yoksulluk ve işsizliğe mahkum etmek yerine; oralara özel yatırımları çekip bu atıl bölgeleri ekonomiye kazandırma yolunu seçmişlerdir..

Bunun için de önce “Acaba bu şehir neden geri kalmış? Ve nasıl ilerletilebilir?” diye düşünüp projeler üretmişlerdir..

Peki, bunu nasıl ve ne için yaptılar?

Devlet, yerel halkın işsizlik ve imkansızlık nedeniyle büyük şehirlere göç ettiği, yaşlılardan başka kimsenin yaşamak istemediği, tabiri caizse terk edilmeye yüz tutmuş şehirlerdeki insanların, artık büyük kentlere göç etmemelerini veya göç etmişlerse de geri dönmelerini sağlamak için, “Sürdürülebilir bir dönüşüm programını yerel düzeyde nasıl yaratırız?” şeklinde düşünüp; ‘Bölgesel Kalkınma Ajansı’ dediği bir takım ajanslar/fonlar kurarak; bu bölgelerdeki boş (atıl/geri) arazilerin satın alınmasından, boşaltılıp kullanıma hazır hale getirilmesine ve arazinin geliştirilmesine kadar –özel sektörle de işbirliği yaparak- doğrudan süreci yönetmiştir.

Ve devlet-özel sektör işbirliğinde kurulan “Urban Regeneration Agencies” (Kentsel Yeniden Yapılandırma Şirketleri), önce İngiltere’nin Shaffield, Liverpool ve Manchester şehirlerinde 3 pilot proje ile işe başlamıştır.

Bu şirketler, bir alandaki yatırım ve gelişimi eşgüdümlü bir şekilde yönetmeyi hedefleyen ve devlet tarafından belli bir bölgede, 10-15 yıl gibi sınırlı bir süre ile kurulan ve Bölge Kalkınma Ajansları’nca fonlandığı halde –Türkiye’nin tersine- kamulaştırma yetkileri olmayan –bilindiği üzere TOKİ’ye kamulaştırma yetkisi verilmiştir!- daha çok serbest piyasanın girmek istemediği alanlarda gelişmeyi başlatmak için oluşturulan şirketlerdir.

Öncelikleri de, rağbet görmeyen veya terk edilen bölgelerin, fiziksel gelişmesi ve geri kazandırılmasıdır.

Sonuç olarak;

Tüm İngiltere’de, 9 adet ve her biri 1 milyondan fazla nüfus barındıran ‘Konut Piyasası Yenileme Alanı’ ilan edilmiş; bu alanlar, genel olarak sanayisizleşmenin yerel ekonomiyi ciddi düzeyde gerilettiği, yoksulluk ve anti-sosyal davranışların yüksek oranda gözlendiği, kötü kamu ve özel işletmelerinin bulunduğu yerlerdir.

Ve en önemlisi her bölgede, yerel yönetim; merkezi yönetim, Bölge Kalkınma Ajansı, konut geliştiricileri (özel emlak geliştirme şirketleri), polis teşkilatı ve sağlık otoritesi ile işbirliği yaparak çalışmaya başlamıştır.

İş Geliştirme Bölgeleri (Business Improvement Districts-BİD)

İngiltere’de, bu arada, yeni bir yasa ile, geri kalmış şehirlerde adı BİD (İş İyileştirme Bölgesi) olan bölgeler tespit edilerek özel sektöre, buralarda kamu hizmeti sunma yetkisi verilmiştir. Yani sokak temizliği, kaldırımlara ve parklara sokak mobilyası kurmak, güvenlik gibi hizmetler özel sektör tarafından ödenen “ilave vergi” ile sağlanmaya başlanmıştır.

Bu, gönüllü bir vergi olup, mantığı şudur:

Özel sektör, daha önceden kamunun sunduğu bazı hizmetleri, iş geliştirme bölgesi olarak tayin edilen bu yerlerde devletten devralmaktadır.. Ama, onların özel sektörü -zannederim- hükümetin kodamanlarının akrabalarına kurdurduğu ve sadece kendi menfaatini gözeten şirketlerden ibaret değildir L

Hınıs gibi şehirlerde ise devlet neler yapmaktadır?

İngiltere’nin bazı şehirleri, devlet bütçesinin kamu harcamalarına ayırdığı kısmın azalıp -bazı sebeplerle- kenarda köşede kalmış şehirlerin, diğerleri ve hatta büyük alışveriş merkezleri ile bile rekabet edememesi ve sanayisizleşme yüzünden gözden düştüğü için (tabii ülkemizde terör, fakirlik, işsizlik, iş alanlarının yokluğu gibi nedenlerle) devlet, yerel halkı oralara çekerek o yerin ekonomisini canlandırmayı hedeflemiştir.

Bunun için, ilkin, bölgenin güvenliğine ve estetik görünüşüne özen gösterilerek, perakende mekanları, sanayi binaları ve iş parkları açılmıştır.

Swansea’de Neler Yapıldı?

İngiltere’nin Galler bölgesindeki “Swansea” (tercümesi: KUĞU şehri; okunuşu: ‘svonsi’) şehri; şehrin dışında büyük alışveriş merkezlerinin açılması ve merkezdeki güvenlik sorunları vs.den oluşan olumsuz algı sonucunda konutların banliyölere doğru kayması sebebiyle gözden düşmüş bir kent idi.

Bu şehrin halkını, yeniden şehre çekmek amacıyla 2006 yılında ‘İş İyileştirme Bölgesi’ (BİD) oluşturuldu. Önce “Kuğu Şehri”ndeki esnaflar, işverenler ve ticari örgütler biraraya gelerek bir şirket kurdular ve yürütme kurulu oluşturdular.

Kar amacı gütmeyen ve elde ettiği kazancı, şehrin ihtiyaçlarına aktarmayı hedefleyen bu ‘İş Geliştirme Şirketi (BİD), ilk etapta 5 yıllık bir plan yaparak, şehrin daha çok tercih edilen, geçilen ve harcama yapılan bir yer olmasını; ticaret ve alışverişin canlandırılmasını hedefledi.

Bu çerçevede, şirket, ‘Kuğu’ şehrinde, şehre yeni işletmeler kazandırmak, çevreyi iyileştirmek, güvenliği arttırmak, aydınlatma ve sokak elemanlarını düzenlemek gibi uygulamalar için hem yerel polis teşkilatı hem belediye hem de diğer kurumlarla birlikte çalıştı (http://www.swanseabid.co.uk/objectives.asp).

Yerel halkla yapılan ciddi görüşmeler sonucunda onların beklentileri listelenerek, şehre yapılması gerekli hizmetler, 5 yıllık planda etap etap listelendi; şehrin geliştirilmesini amaçlayan vizyon; basit çoğunluk prensibiyle işleyen komitenin oylamasına sunuldu ve onaylanan teklif uygulamaya geçirildi.

Bu plandan faydalanan herkes de, BİD’lerin bütçesine katkı sağladı ve yerel esnaf, CİROSU İLE MÜTENASİP ŞEKİLDE harcamaların ödenmesine katıldı.

Peki Bu Model Hınıs’da Uygulanamaz Mı?

Bizde bir algı vardır: “Avrupalı yapar, Türkiyeliler bakar.”

Oysa çok yanlış bir algıdır bu. Nedeni de, gerek ebeveynler gerekse diğer aile büyüklerinin evdeki çocuklara “Sen sus! Sen anlamazsın!” şeklindeki hitaplarıdır.

Aslında, her insanın kendine özgü bir yaratıcı zekası vardır; ama yaratıcı zeka, kendine güven doğrultusunda işler. Çocuğu, aile içinde durdurmak, onu susturmak, ileri yaşlarda, beyni koyun gibi çalışan insanlar olmamıza yol açar. Bu ise, önce bizi, sonra ailemizi, en sonunda da ülkemizi bir felakete götürür.

Bu felaketin adı, “SIRADANLIK FELAKETİ”dir.

Dünyanın en değerli kaynaklarına sahip ülkeleri sömürgeleştirmek suretiyle Dünyayı yöneten İngiltere’nin yaptığını biz neden yapamayalım ki? Bence, daha alasını da yapabiliriz. Üstelik bunun için, sömürgeleştirmeye de ihtiyacımız yok! Yeter ki, sıradanlıktan uzaklaşıp, farklı fikirlere açık olalım…

Mesela Erzurum’un küçük bir ilçesi olan Hınıs’ı neden bir KUĞU ŞEHRİ’ne dönüştüremeyelim ki?

Yerel halkın, memuriyet veya yaşlılık dışında kalmak istemediği; hatta bazı kızların, evlenmek için bulduğu aday Hınıslı olduğunda, sırf Hınıs’da yaşamamak için, onunla evlenmekten vazgeçtiği; oturumun M.Ö. 1500’lü yıllara dayandığı (http://www.hinis.gov.tr/hinisin-tarihcesi) bu tarihi şehri, bir KUĞU ŞEHRİ’ne dönüştüremez miyiz?

Belki kuğular yaşamaz topraklarında; ama antiloplar yaşar, belli olmaz J

Hınıslıların, memleketleri ile övünmek için yapmaları gereken daha fazla şeyler olduğu düşüncesi ve bu yazının, Hınıs’ın aydınlık insanlarına ve Devlet yöneticilerimize bir ışık tutabileceği ümidiyle…04.10.2019

Avukat-Sosyolog MUKADDES GÜNSU AKÇAGÖZ